Abdullah Gegiç Vefat Etti |
1974-1975 sezonunda Bursasporu çalışıtıran Abdullah Gegiç Sırbistan`da yaşama veda etti. Bir süre önce yüksek tansiyona bağlı olarak beyin kanaması geçiren Gegiç, Sırbistan`ın Voyvodina özerk bölgesinin başkenti Novisad`da hastanede yoğun bakımda tutuluyordu.
Gegiç, 1967-1971 yılları arasında Eskişehirspor`u çalıştırmış, 1966-1967`de tam, 1975-1976`da ise yarım sezon Fenerbahçe`de görev yapmıştı. Gegiç, 1972-1974`de Beşiktaş`ı, 1974-1975 sezonunda da Bursaspor ile Samsunspor ve Adana Demirspor`un teknik direktörlüğünü yaptı..
Merhuma Allah`tan Rahmet yakınlarına başsağlığı dileriz.
Bursaspor.net
ABDULLAH GEGIÇLE ROPORTAJ / www.aksiyon.com.tr 'den 06.03.2006 Behram Kılıç
Abdullah Gegiç’le 90 dakika
Tam 37 yıl Türk futboluna hizmet veren Abdullah Gegiç ile geçmişten geleceğe bir yolculuğa ne dersiniz? Eskişehir efsanesinin mimarı Türk futbolunun ilk büyük patlamasının sona erdiğini, ikinci patlamanın ise bilime sarılmakla gerçekleşebileceğini söylüyor.
Türk futbolunun dünya arenasında söz sahibi olmasında hiç kuşkusuz Jupp Derwall ve Sepp Piontek'in rolü inkâr edilemez. Ama onlara temel oluşturan isim ise bugün çoğumuzun unuttuğu Abdullah Gegiç'tir. Türk futboluna 37 yıl hizmet eden, unutulmaz Eskişehir efsanesinin mimarı Abdullah Gegiç geçen hafta Zaman gazetesinin davetlisi olarak İstanbul'daydı. 82 yaşındaki bu büyük futbol profesörüyle geçmişe bir yolculuk yapmak istedik. Ama o, "İnsanlar tarihi sevmez; geçmişi değil, geleceği konuşalım." diye ısrar etti. Sonra da ekledi: "Türk futbolunun ilk büyük patlaması bitti."
Sonra hem geçmişi hem geleceği konuşma noktasında uzlaştık hocayla. Önce geçmişe gittik; Mayıs 1966'da oynanan Partizan-Real Madrid Şampiyon Kulüpler Kupası final karşılaşmasına. Bu maç Abdullah Gegiç'in Türk futboluyla tanışmasına da vesile olur. İlk kez bir Yugoslavya takımı finale yükseliyordur. Eğer Gegiç'in takımı Partizan kazanırsa, Real Madrid'in gelecek yılki hocası Abdullah Gegiç olacaktır. Ancak maçın sonlarına doğru yenilen bir gol buna engel olur ve Partizan müsabakayı 2-1 kaybeder. O anı anlatırken adeta gözleri doluyor: "Olmadı, kazanamadık. Nasip Türkiye'ymiş." diyor. Ama bu başarısı karşılıksız kalmaz, France Football dergisi onu Avrupa'nın en iyi teknik direktörleri arasında ikinci sırada gösterir.
O yılın sonunda teknik direktör arayışındaki F.Bahçe Başkanı Faruk Ilgaz, Kadir Has'la birlikte ona transfer teklifinde bulunur. Avrupa'nın çeşitli takımlarından da teklif almaktadır. Ama o babasının isteğiyle F.Bahçe'yi seçer: "Babam, Türkiye'yi çok severdi. Teklif aldığımı söyleyince, 'Orada mükemmel bir halkı tanıyacaksın. Para pul ikinci planda olsun. Türk futbolunun kalkınması için uğraş' dedi. Ben de onun tavsiyesini kırmayarak Türkiye'nin yolunu tuttum." Faruk Ilgaz, Türk futbolu ve F.Bahçe için çok şey anlatır Gegiç'e. Ama o hayal kırıklığı yaşar İstanbul'a geldiğinde. "Takımın çim sahası, antrenman sahası yoktu. Türkiye'de büyük maçları yabancı hakemler yönetiyordu. Sadece Eskişehir, Bursa ve Ankara'da çim saha vardı. Şartlar çok kötüydü."
Avrupa'nın en başarılı teknik direktörü F.Bahçe'ye geliyordur. Haliyle onu kalabalık bir gazeteci ordusu karşılar. Yenilikler getirir Türkiye'ye. İlk günde çift antrenman yaptırır. Maç günü takım çalıştırmak da ona ait bir çalışma şeklidir. Anadolu'dan çeşitli takımları çalıştıran hocalar idmanlarını takip etmeye, ondan bir şeyler öğrenmeye İstanbul'a gelir. İki yıllık kontratı vardır F.Bahçe'yle. İlk yıl ilk ikiye girmezse kontratı feshedilecektir. Beşiktaş'ın arkasından ikinci olur takımı. Balkan Kupası'nı kazanırlar ama sözleşmesi yine de feshedilir. Niye ikinci oldunuz diye sorduğumuzda, "Bu konuya girmeyelim." dedi. Bir şey mi vardı o yıllara ait bizim bilmediğimiz? Israr etmemize rağmen konuşmadı. "Çok kötü bir olaydır. Hepsini 'F.Bahçe'deki Siyah-Beyaz yıllarım' kitabında açıklayacağım." dedi. Ona göre F.Bahçe'den ayrılmasında grupların rolü büyüktü. Ama ayrıldığı günü 'benim en mutlu günüm' diye tarif ediyor bugün. "Oradan ayrılmakla Türk futbolundaki Anadolu ihtilalini başlatmak bana nasip oldu."
Fenerbahçe'den koptuğunu öğrenen Eskişehirspor, Abdullah Gegiç'e kapılarını açar. O da Eskişehir'in yolunu tutar. Şehirde ve kulüpte yaptığı iki günlük incelemeden sonra bu takımın teklifini kabul eder. Böylece onun için yeni bir dönem başlar. Eskişehir'de ilk maçı F.Bahçe iledir. 3-0 kazanırlar. O sezon F.Bahçe yine ona teklifte bulunur. Ama o bunu kabul etmez. Çünkü Eskişehir'de yeni bir hedefe kilitlenmiştir. Tam 4 yıl kalır bu takımda. Hiç şampiyon olamazlar. Takımı ilk yıl 8., ikinci yıl 2., üçüncü yıl 2., dördüncü yıl 4. yapar. "Dördüncü yıl strateji değiştirdik. Türkiye Kupası'nı kendimize hedef seçtik. Ve kupayı aldık. O yıl Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı da aldık. Takım şampiyonluk için hazırdı. Ama kulüp hazır değildi. Çünkü para yoktu ve herkes İstanbul takımlarına çalışıyordu."
Abdullah Gegiç'in Eskişehir'de bu kadar başarılı olmasında hiç kuşkusuz takımı yerli oyunculardan kurmasının büyük etkisi vardır. "Dışarıdan oyuncu istemiyordum. Çünkü F.Bahçe'de aldığım yabancı oyuncular beni sattı." diyor. Az önce tüm ısrarlarımıza rağmen söylemediği F.Bahçe'de ikinci olmasının arkasındaki sebeplerin bir kısmını şimdi söylüyordu. Bir adım ileriye gitmedi. "Tövbe ettim yabancıyla çalışmamaya." dedi sadece. Yine Eskişehir'deki günlerini konuşmaya başladık. "Takımda çok iyi arkadaşlık ilişkisi vardı. Seyirci mükemmeldi. Biz İstanbul'u 10 bin kişi ile istila ederdik. Bir bardak bile kırmadan. Sadece şarkı söyleyerek Ali Sami Yen'i, Dolmabahçe'yi inletirdik. Bu bizim ihtilalimizin en önemli adımıydı. İlk kez bir Türk takımı Fair-Play'den çıkmayarak çalıştı, çabaladı ama şampiyon olamadı. Bu bence en büyük başarıdır."
Eskişehirspor onunla Avrupa Fuar Şehirleri Kupası'nda 3. tura çıkar. Özellikle Sevilla maçını unutamıyor. "Bizim en büyük felsefemiz, yenilsek bile iyi oynamaktı. Bunu başardık. Herkes bizim maçlarımızı izlemekten zevk alırdı. Avrupa'da da çok iyi işler yaptık. Sevilla çok iyi bir takımdı. İlk maçı 1-0 kaybettik. İkinci maçın 2. yarısında 1-0 geriye düştük. Ama Fethi Heper'in attığı 3 kafa golüyle onları eledik. Bu inanılmaz büyük bir başarıydı o yıllar için."
Abdullah Gegiç, 4 yıl kaldıktan sonra Eskişehir'den ayrılır. Son 1.5 yılında aynı zamanda A Milli Takım Teknik Direktörlüğü de yapar. Çeşitli yıllarda Bursaspor'u, Adanademirspor'u ve Beşiktaş'ı çalıştırır. 1975-76 sezonunda yine F.Bahçe'ye gelir: "Fenerbahçe benim gerçekleşmemiş rüyalarımın takımıdır." diyor. "Ben altyapı için anlaşmıştım. Ancak 4. hafta mevcut hocayı gönderip beni takımın başına getirdiler. Altyapıda aldığım maaşla A takımın başına geçtim. Yine ikinci oldum." Bu döneme ait bir anısını ise şöyle anlatıyor: "Trabzon'la çekişiyorduk. Onlarla Trabzon'da zor bir maç oynayacaktık. Şehre üç gün önceden gittik. Maça kadar bizi uyutmadılar. Davullar susmak bilmedi. Havaya ateş bile ettiler. Benim o maçta kalbim Trabzon'un kazanmasını istiyordu, beynim ise biz kazanacağız diyordu. Çünkü bir Anadolu takımı şampiyon olacaktı. Maçı kaybettik. Trabzon'un hocası A.Suat Özyazıcı'yı kutlayan ilk kişi ben oldum."
Abdullah Gegiç, 1979'da Türk vatandaşlığına geçer. Aynı yıl Kadıköy'deki evini satarak Almanya'daki Köln Spor Akademisi'nin yolunu tutar. Bu akademi yılda sadece 25 kişiyi kabul etmektedir. Ve bu öğrencilerin 5'i Alman vatandaşı olmayanlardan seçiliyordur. Uzun yıllar önce müracaat ettiği Akademi'de nihayet ona sıra gelmiştir. Yaşı problemdir. Çünkü 55 yaşındaki bir kişi için günde 12 kilometre koşmak zordur. Ama o kararlıdır. Şartları kabul eder ve akademiye girer. O yıllar Derwall'in Balkanlar’daki danışmanı olması da Akademi’ye kabul edilmesinde önemli etken olur. TC vatandaşı olarak Akademi'yi bitirir.
Aslında o daha Partizan'ın 1966'daki çeyrek final maçında, M.United ile oynadığı maçta 'araştırmacı ve akademisyen' olmaya karar vermiştir. "1966'da bugünkü gibi rakipleri tanımak mümkün değildi. Hiç bilgi yoktu. Yugoslavya'da televizyon bile yoktu. Çeyrek finalde rakibimiz M.United'dı. Belgrad'dan hiç kimseye haber vermeden gizlice Manchester'a uçtum. İngilizlerin arasına karıştım. Onlar gibi giyindim. M.United'in hem içerde hem dışarıda iki maçını izledim. Antrenmanlarına gittim. Oyun kurgusu, futbolcuları hakkında notlar tutarak Belgrad'a döndüm. O zaman kendi kendime şöyle söz verdim: Eğer Partizan'ı finale çıkartırsam 'araştırmacı' olacağım." Abdullah hocanın notları işe yarar, bir önceki turda Benfica'ya iki maçta 7 gol atan Manchaster'i elemeyi başarırlar.
Abdullah hocanın Köln Spor Akademisi'nde en iyi arkadaşlarından biri bugün F.Bahçe'yi çalıştıran Christoph Daum'dur. Köln Spor Akademisi'ni bitirdiğini söyleyen Yılmaz Vural'a ise o yıllar hiç rastlamaz. Gegiç, "Akademiyi bitirdikten sonra bugüne kadar geleceğin futbolu için araştırma yaptım. Her gece on ikiye kadar çalıştım. Bu yaşta araştırma yapıyorum. Hanım, '200 yıl mı yaşayacaksın. Niye bu kadar kendini yoruyorsun?' diyor. Hayır, ama yaşadığım zaman hep zirvede olmak istiyorum." diyor.
Gegiç'in çalışma azmi takdire şayan. Bugün Sırbistan'da bir takıma danışmanlık yapıyor. Rakipleri inceliyor, eksikleri hakkında bilgi çıkartıyor ve takımın hocasına veriyor: "Teşhis koyuyorum. Sonra tedavi nasıl yapılacak onu düşünüyorum." A Milli Takım çalıştırıcıları Mustafa Denizli ve Şenol Güneş'e de aynı hizmetleri verdiğini belirtiyor: "Mustafa Denizli'ye 2 yıl, Şenol Güneş'e 4 yıl boyunca rakipler hakkında bilgi topladım. 2002 Dünya Kupası'nda Şenol hocaya faksla bilgiler gönderdim. Bugün rakipleri araştırmadan maça çıkmak çağ dışıdır." Güneş ve Denizli'ye rakipler hakkında bilgi toplama işini Anadolu Hisarı'nda eğitici hoca olarak dersler verdiği dönemde yaptığını ve rakiplerin kasetlerini 15 saat izlediğini ifade ediyor.
Söyleşimizin bu bölümünde çantasından çıkarttığı 'Futbolcu Fabrikası' kitabını gösteriyor. "Bu kitabı Türk futbolunun geleceği için yazdım. 1000 tane bedava dağıttım. Tüm antrenörlere verdim. Ama kimse okumadı. Türk futbolu birinci büyük patlamasını tamamladı. O kuşak artık yaşlandı. Eğer bugünden önlem alınmazsa çöküşü kimse durduramaz." diyor ses tonunu değiştirerek. "Siz bu kitaptan çok önemli yazılar çıkartabilirsiniz. Yeni süper oyun modeli, geleceğin hocası, geleceğin futbolcusu burada yazıyor. Antrenman teknikleri de… Ama Türkiye okumuyor" diyor. "Türk futbolunun ilk dünya patlaması sona erdi. Kuşak değişimi kapıda. Sadece oyuncu değil, hocaların da kafası değişmeli. Yeni kan lazım. Bilimsel kan. Bilimsel kan ne demektir? Türk futbolunun dostu olarak size tavsiyem şu: Eğer Türk futbolu bilim için kapıları açarsa, bilhassa alt yapı için o zaman ikinci patlama çabuk gelir ve daha şiddetli olur. Bu olmazsa Türk futbolu başarı bakımından sönecektir. Yetkililer sahnededir. Eğer hemen tedbirler alınmazsa düşüşü durdurmak çok zor olacaktır. Bu yüzden yazdım bu kitabı. Hocalar okula gitmeli. Türkiye'de 20 gün kurs var. İmtihanı herkes geçiyor. Programlar klasik. 50 sene öncesinin programları. Köln Spor Akademisi’ni bitirmek kolay değildi. Bir araştırma bırakmanız lazım orayı bitirmek için. Böyle hocalar lazım bize. Sadece pratisyen değil, yüksek teorisi olan hocalar lazım."
Abdullah Gegiç, bugün Türk futboluna yön veren hocaların hepsini tanıdığını ve bugünkü eğitim seviyeleri ile geleceği inşa etmelerinin zor olduğunu belirtiyor: "Bu eğitim seviyeleri ile hayır. Ama kendilerini geliştirirlerse 'evet'. Ek ilave şart. Çünkü futbolda her gün bir yenilik çıkıyor. Bunu takip etmek lazım. Ben iş arayan biri değilim. Objektif olarak diyorum. Tavsiyem dost olarak budur. İlim, bilim girmezse düşüş devam edecektir. Bence köklü bir revizyon şart." Sadece Türkiye'deki eğitimi kafi görmeyen Gegiç, Daum'un Köln Spor Akademisi'ni bitirmesine rağmen Avrupa'da başarılı olamamasını ise, "Akademi’yi bitirdi ama araştırmaya önem vermedi. Klasik kaldı. Rakipleri incelemedi. Onun için başarılı olamadı." diyor.
Geleceğin teknik direktörünün yepyeni bir mantaliteye sahip olması gerektiğini anlatan Gegiç, "İlkin spora yakın tüm spor bilim dallarını bilmesi ve tatbik etmesi gerekir. Spor psikolojisi, spor hekimliği, spor metodolojisini bilmeli. Araştırmacı olmalı. Hipermetik var. Bunu bilmezseniz taktiksel plan yapamazsınız. Biomekanik, geleceğin süper futbol tekniği için bir bazdır. Şu andaki hocalar gelecekte iş bulamazlar." diyor. Gegiç, geleceğin futbolcusunun ise ilk planda koşan makine gibi olacağını belirtiyor: "Motorsal bakımdan çok dayanıklı olacak, sosyal bakımdan araştırmacı olacak. O da rakiplerini bilecek. Kime karşı oynuyorum, oyuncuların özellikleri nelerdir, nasıl çalım atar, nasıl çalım yer. Bunları bilecek. Çünkü kendi performansını ancak böyle yükseltebilir." Futbolcunun mental olarak ise oyundaki baskıya çok dayanıklı olması gerektiğinin altını çizerek, "Futbolda bir kanun var: Kazanmak. Çünkü para için oynuyorsunuz. Bu insanın sinir sistemini negatif şekilde etkilemektedir. Onun için yeni oyuncular daha dirençli olacak." diye konuşuyor.
Ya sistem. "Sistem ölecektir. Ölmeye başladı. Haberiniz yok mu?" diye cevaplıyor bizi. "Bakınız futbolun ilk başladığı yıllar forvette oynayan oyuncu sayısına. 4-2-4 vardı. O gitti 4-3-3 geldi, o gitti 4-4-2 geldi. Bugünlerde 4-5-1 oynanıyor. Forvetteki oyuncu sayısı 1'e indi. Şimdi Morinho, tek forvet oynattığı Drogba'yı orta alanda saklarsa o zaman klasik forvet oyuncusu kalmıyor. Klasik atak kalmayınca klasik savunma da kalmaz. Peki, bu oyuncular nerede toplanacak? Orta alanda. Klasik savunma yok, klasik forvet yok. Ama dev bir orta saha var. 20 kişi orada. Burada sistem var mı? Yok. Oyun sistemi kalmayacaktır. Ama taktik çok kıymet kazanacaktır. Strateji çok kıymet kazanacaktır."
Gegiç, Türkiye'yi çok seviyor. Türk vatandaşı olmaktan gurur duyuyor. Üç çocuğu var. Birincisinin adı Brüksel (Real Madrid-Partizan final maçının oynandığı şehir), ikincisinin adı Anadol (Eskişehir'i çalıştırdığı dönemde dünyaya geldiği için.), üçüncüsünün çocuğunun adı Kadir (Kadir gecesinde doğduğu için). O '4. evladım Eskişehirspor' diyor. 3 yıl önce Türkiye'den ayrıldı. Gelirken omuzlarda geldi, giderken ise Sirkeci'den kalkan bir trenin 3. mevkiine yetmişti parası. 37 yıl kaldığı Türkiye'ye ilk geldiği gün cebinde 200 dolar vardı. Ayrıldığı günkü parası da 200 dolardı. Yaklaşık bir buçuk saat sürdü sohbetimiz. Son sözü 'bir maç oynadık ama koşmadan' oldu. Sonra kapıda kendisini bekleyen araca binerek havaalanının yolunu tuttu.
ABDULLAH GEGİÇ KİMDİR?
1924'te Yugoslavya Yenipazar'da doğdu. Yenipazar, FC Wien, OFK Belgrad, Sarajevo gibi takımlarda futbol oynadı. İktisat Fakültesi (Belgrad) ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nu (Belgrad) bitirdi. Futbol üzerine master ve doktara yaptı. Daha sonra Köln Spor Akademisi'ni tamamladı. Yugoslavya'da milli takımda dahil üzere çeşitli takımlar çalıştırdı. Türkiye'ye de Fenerbahçe, Eskişehirspor, Adana Demirspor, Beşiktaş, Bursaspor kulüplerini ve A Milli Takım'ı çalıştırdı. T.C. vatandaşı oldu. Çeşitli gazetelerde spor yazarlığı yaptı.
 Facebook'ta paylaş
Bu haber 3274 kez okunmuştur.
|